Priene



Priene bir çok gezgin için Anadolu’nun batı kıyılarındaki antik yerleşmelerin en çekicisidir belki de. Kalıntılar başka yerlerdekine oranla oldukça iyi koruna gelmiş ve ziyaretçinin yararına en uygun biçimde kazılmıştır, ama onlardan da önemlisi, ören yerinin diğerlerinde kolay kolay elde edilemeyecek bir samimiyet duygusu vermesidir. Priene küçüktür; yapıları da öyle. Çoğu yapı kentin gençlik yıllarına aittir. Burada birçok ören yerinde gözünüze çarpan masif Roma yapıları ile karşılaşmazsınız. Ziyaretçi, kamusal yapılar, sokaklar ve konutlar arasında gezinirken İskender zamanına döndüğünü duyumsar.
Şimdi Turunçlar Köyü’nün yanı başında bulunan ören yeri, kentin ilk kurulduğu yer değildir. İlk yerleşmenin konumu kesinlikle bilinememektedir. Söylentiye göre kent, İon göçleri sırasında son Atina Kralı Kodros’un torunlarından Aipytos tarafından kurulmuş, bu topluluğa daha sonra Philotas adlı birinin başkanlığındaki Thebaililer katılmıştır. Priene daima Atina’yı ana kenti gibi görmüştür. İlk günden İon Birliği’ne üye olur. Bir izine rastlanamayan eski kent, hiç kuşkusuz Maiandros’un çamurları ile örtülüdür.
Kentin Pers istilasından büyük zarar gördüğü, bir süre adeta varlığının bile son bulduğu öğrenilmektedir.  Fakat sonra, Perslere karşı İ.Ö. 494 yılında yapılan Lade Savaşı’na on iki gemiyle katılacak derecede toparlanmıştır. İlk Priene’den günümüze hiçbir yazıt gelmemiştir; yalnızca bir sikke bilinmektedir.  İki etken, Priene’ye boyutu ile oransız bir önem kazandırdı. Bunlardan biri, kentin antik çağın Yedi Bilge’sinden birini, Bias’ı yetiştirmesiydi. Bias verdiği iki öğüt sayesinde ünlenmişti. Kroisos, İonia’yı ele geçirdikten sonra adalara saldırmak üzere bir donanma hazırlamaya başlamıştı. Bu sırada, adalıları kurtarmak isteyen Bias, Sardeis’e gelmişti. Kroisos’a adalıların bir atlı alayı oluşturarak, saldırıya geçeceklerini söyledi. Kral bundan çok hoşlandı: “Hiçbir şey, adalıların ünlü Lydia atlılar ile karada savaşa atılmaları kadar sevindiremezdi beni.” “O zaman” dedi Bias, “karacı Lydialıların kendileriyle denizde savaşmaya hazırlandıklarını dutunca, sizce adalılar ne düşünüyorlar?” Kroisos karşısındakinin ne demek istediğini anlamıştı. Gemi inşasına son verdi. Daha sonra, Lydia egemenliğinin yerini Perslerinki aldığında Bias, Panionion’da toplanan İonialılara yurtlarını bırakıp, hep birlikte Sardinia’ya yelken açmalarını öğütledi. Orada yeni bir kent kurarak, refah içinde yaşayabileceklerdi. Phokaialılar bir süre önce benzer öğütlere uymuşlardı, Teoslular da bir süre sonra. Ama İonialılar bir türlü yurtlarını bırakmayı kabullenemediler. Bias öylesine büyük bir üne kavuşmuştur ki, çok  sonra Yeni Priene’de İskender de aynı şekilde onurlandırılmıştır; tıpkı Smyrna’da Homeros’un onurlandırılması gibi.
Priene’ye ün kazandıran ikinci etken, Panionion için seçilen yerin Priene toprakları içinde bulunması ve buranın yönetiminden büyük ölçüde Prienelilerin sorumlu olmasıydı. Örneğin, birtakım toplantılara başkanlık edecek kişiyi Prieneliler seçiyordu. Panionion’un kurulduğu kıyı şeridi üzerinde Samoslular da hak iddia etmişlerdi. İki kent arasındaki anlaşmazlık yüzyıllarca sürdü. Ama genelde Priene üstün geldi.
Bu arada Maiandros’un birikintileri kıyı şeridini sürekli daha batıya itiyordu. Kuşkusuz bu nedenle, kentin başka bir yerde yeniden kurulmasına karar verildi. Söz konusu yer, günümüzde kalıntılara rastladığımız yerdir. Yeni kent eskiden Priene’nin limanı olarak kullanılan Naulokhos’ta kurulmuştur. Strabon, Priene’nin başlangıçta kıyıda bulunduğunu, ama kendi zamanında 40 stad, yani yaklaşık 6.5 km. içeride kaldığını belirtir. Eğer bu doğru ise kıyı o dönemde şimdikinden çok daha hızlı bir şekilde ilerlemiş olmalıdır.
         Yeni kentin inşasına Büyük İskender’in halkı yakındaki Naulokhos limanından taşıttığı anlaşılır. Genç kral, Ephesos’ta Artemision için sunduğu öneriyi, Priene’de de Athena Tapınağı için tekrarlamıştır: Yapının masrafını karşılayacak, karşılığında ithaf hakkı kendisine verilecektir. Prieneliler, Ephesoslular kadar mağrur ve bağımsız ruhlu yada belki zengin değildiler ve öneriyi kabul ettiler. Priene’deki ilk kazılar İskender’in adını taşıyan ithaf yazıtını ortaya çıkarmıştır. Bugün Londra’daki British Museum ‘da duran yazıt, alışılageldiği gibi sütunların üzerinde uzanan arkhitrava değil, tapınağın bir duvarına yerleştirilmişti. Bunun nedeni, yapının ithaf edildiği dönemde henüz arkhitrava dek erişilmemiş olmasıydı.  
İ.Ö. 2. yüzyılda Priene, Pergamon Krallığı’nın yönetimi altındayken, hiç hak etmediği bir felaket ile karşılaştı. Kappadokia Kralı Ariarathes, kardeşi Orophernes tarafından tahttan uzaklaştırılmıştı. Orophernes, krallığı döneminde elindeki 400 talenti Priene’de sakladı. Ariarathes, II. Attalos’un onayıyla Priene topraklarına saldırdı. Kent halkı çareyi Roma’ya başvurmakta buldu. Parayı ellerinde tutabilecekleri konusunda büyük umutlar besliyorlardı. 400 talenti Orophernes’e geri vermek zorunda kalınca, umutlar suya düştü. Üstelik ona gösterdikleri bağlılık yüzünden, çekemedikleri kalmamıştı.
Roma eyaleti Asia’ya bağlı bir kent kimliği altında, Priene de diğerleri gibi, vergi memurlarından ve Mithridates Savaşları’ndan çok zarar gördü. Roma İmparatorluğu ile birlikte genelde daha iyi bir döneme adım atılmasına karşın hangi nedenle bilinmez, Priene yükselen refah düzeyinden pay alamadı. Naulokhos limanı uzun süredir kullanılmaz durumdaydı. Yeni bir liman yapılmış olsa bile, anlaşılan güçlü komşusu Miletos’un rekabeti kentin zararına yol açıyordu. Nasıl olursa olsun, Priene’nin silikleştiği kesindir. Önceki evrelere ait yalın yapıları örtecek dev binalar dikilmemiş ve Priene günümüze gelen en iyi Hellenistik kent örneği olarak kalmıştır.
       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder