“Miletos” dendiğinde akla ilk
gelen, Ege Denizi’nin hükümdarı ve bilim ile felsefenin doğum yeri olmuş Arkaik
Dönem’de denizciliğiyle parlamış büyük bir kenttir. Oysa bunların kalıntısını
görmek mümkün değildir. Bugün göze çarpan kalıntılar, Roma Dönemi’ne aittir.
Kuşkusuz Miletos Roma Dönemi’nde de büyük bir kentti, ama örneğin Ephesos kadar
hoşnut bırakmaz görenleri. Bu duygu , Maiandros Nehri’nin taşıdığı mil yüzünden
, tam bir değişim geçiren doğal çevrenin etkisiyle, büyük ölçüde artmaktadır.
Herodotos, Maiandros gibilerine “çalışan nehir” tanımını yakıştırmıştır.
Gerçekten de Menderes, öteden beri kıyının yılda ortalama 6.10 m. ilerlemesine yol
açmaktadır. İşte böylece , Klasik Dönemde büyük bir körfezin ağzındaki bir
burun üzerinde yer alan Miletos, şimdi denizden yaklaşık 8 km. içeride kalmıştır. Kötü
ün kazanmış Lade Adası bugün ovanın ortasında yükselen çorak bir tepe
görünümündedir. Latmos Körfezi ise Bafa Gölü’ne dönüşmüştür. Tiyatronun
yukarısındaki tepede durduğunuzda, Miletos’un bir zamanlar nasıl göründüğünü
anlamanız için hayal gücünüzü iyice zorlamanız gerekecektir.
Bafa gölü de bir koy şeklinde
idi. Bu deniz kenarlarında antik çağın en güzel kentlerinden Milet, Priene ve
Didim yer alıyordu. Büyük Menderes Irmağı ( Maiandros ) zamanla
taşıdığı alüvyonlar ile; ilk önce Priene önündeki denizi daha sonrada Milet ve
Lade Adası'nı da içine alan alttaki resimde görülen tüm bölgeyi doldurmuştur.
Aynı dönemlerde Efes' de deniz kenarında iken, zamanla ön tarafı dolarak
günümüzdeki halini almıştır.
İonia’daki kentler içinde Homeros’un değindiği tek kent olma ayrıcalığına sahiptir Miletos. Arkaik Dönem’de kent nüfusunun güçlü bir Karia öğesi içerdiği ve Thales’in babasının da Karialılara özgü Eksamyes adını taşıdığı bilinmektedir. Miletos, Anadolu’daki Yunan kolonizasyonu konusunda çok erken tarihlere ait bulgular veren kentlerden biridir. En erken keramik örneklerinden bazıları, Minos Çağı Girit keramikleri ile yakınlıklar göstermektedir. Miletos İ.Ö. 1400 ve 1200 yılları arasında önemli bir Myken yerleşmesine de sahne olmuştur. Ana yerleşme , sonraları stadionun kurulduğu tepede yer alır. Sürdürülen kazı sonucunda bir megaron ve ilişkili yapılar ortaya çıkarılmıştır.
İonia’daki kentler içinde Homeros’un değindiği tek kent olma ayrıcalığına sahiptir Miletos. Arkaik Dönem’de kent nüfusunun güçlü bir Karia öğesi içerdiği ve Thales’in babasının da Karialılara özgü Eksamyes adını taşıdığı bilinmektedir. Miletos, Anadolu’daki Yunan kolonizasyonu konusunda çok erken tarihlere ait bulgular veren kentlerden biridir. En erken keramik örneklerinden bazıları, Minos Çağı Girit keramikleri ile yakınlıklar göstermektedir. Miletos İ.Ö. 1400 ve 1200 yılları arasında önemli bir Myken yerleşmesine de sahne olmuştur. Ana yerleşme , sonraları stadionun kurulduğu tepede yer alır. Sürdürülen kazı sonucunda bir megaron ve ilişkili yapılar ortaya çıkarılmıştır.
Tepe İ.Ö. 1200 dolaylarında ,
Hititlerin başkenti Boğazköy ve Kıbrıs’ta Enkomi savunma duvarlarına benzeyen,
kazamatlı bir sur duvarı ile çevrelenmiştir. Miletos surları Batı
Anadolu’nun bu dönemdeki güvensiz ortamına tanıklık etmektedirler. Daha sonraki
İon kolonistlerini Kodros oğullarından Neileus’un yönettiği söylenir.
Kolonistler buraya ayak bastıklarında, yerli Karialılar ve Girit’te aynı
adı taşıyan bir kasabadan göç etmiş Giritlilerin oluşturduğu bir topluluk ile
karşılaşmışlardı. Herodotos’un anlattığına göre yanlarında hiç kadın getirmeyen
İonlar, kentteki erkekleri öldürerek dul eşleri ile evlendiler. Bu olay üzerine,
kadınlar eşleriyle sofraya oturmamaya ve onlara adlarıyla seslenmemeye ant
içtiler.
İon Miletos olağanüstü derecede zenginleşti. Erken dönemlerde Yunan dünyasının en büyük kenti olduğuna kuşku yoktur. Kentin uygun konumu, Atinalı atalardan gelen girişimcilik ruhu ile birleşince Miletoslular , o çağın denizcileri arasında ilk sıraya geçtiler. Kara yönünde bağlantılar zayıftı. Bugün, Miletos’un Maiandros vadisi boyunca uzanan kervan yolları üzerinde bir durak yeri işlevi taşıdığı sanılabilir; oysa ekli haritaya bir bakış, antik çağda böyle bir durumun kesinlikle söz konusu olmadığını gösterecektir. Priene ve Myus bu bakımdan daha uygun konumda bulunmaktadırlar. Yol, günümüzdeki gibi Ephesos’tan geçmiştir.
İon Miletos olağanüstü derecede zenginleşti. Erken dönemlerde Yunan dünyasının en büyük kenti olduğuna kuşku yoktur. Kentin uygun konumu, Atinalı atalardan gelen girişimcilik ruhu ile birleşince Miletoslular , o çağın denizcileri arasında ilk sıraya geçtiler. Kara yönünde bağlantılar zayıftı. Bugün, Miletos’un Maiandros vadisi boyunca uzanan kervan yolları üzerinde bir durak yeri işlevi taşıdığı sanılabilir; oysa ekli haritaya bir bakış, antik çağda böyle bir durumun kesinlikle söz konusu olmadığını gösterecektir. Priene ve Myus bu bakımdan daha uygun konumda bulunmaktadırlar. Yol, günümüzdeki gibi Ephesos’tan geçmiştir.
Miletoslular denizler üzerinde rakip tanımadılar. İ.Ö. 8. yüzyıl
kadar erken bir dönemde , özellikle 7. yüzyılda Hellespontos, Propontis ve
Euksenios kıyılarında birçok koloni kurdular. Miletos, kolonilerinin toplam
sayısı doksanı buluyordu. Hiç kuşku yok, kolonilerin tümünde nüfusu yalnızca
Miletoslular oluşturmamıştı. Dışlanmış kişiler, sürgünler ve yeni bir yurt
arayan diğerleri için ana kent, daha çok bir yol gösterici görevini taşıyordu.
Bu tür kişiler, Miletos’ta toplanıp gönderilecek ilk topluluğa katılmış olmalıdırlar.
Koloniler ile yapılan ticaretin kentteki zenginliği arttırdığı kesindir.
Maddi alandaki refaha, düşün alanındaki parlak başarılar eşlik ediyordu.
Miletos gerçi bu konuda eşsiz değildi. Ephesoslu Herakleitos, Prieneli Bias,
Kolophonlu Ksenophanes ve başkaları Miletos’un tek olmadığını kanıtlamaktadır.
Ama Miletos’un hepsine önderlik ettiği tartışmasız kabul edilebilir. İlk önce
Thales’in adı anılmalıdır. Onun, suyu evrendeki ana madde olarak nitelediğine
ve İ.Ö. 585 yılındaki güneş tutulmasını önceden hesapladığına yukarıda
değinilmişti. Kroisos ordularının geçmesi amacıyla, Thales’in Halys Nehri’nin
yatağını değiştirdiği de anlatılır. Bir gün birisi, bütün akıl ve bilgisine
karşın yoksul bir yaşam sürdüğünü söyleyip ünlü düşünüre sataşınca, Thales
pratik ve etkili bir karşılık vermiştir: Astronomi alanındaki çalışmalarının
yardımıyla, gelecek yıl zeytin hasadının bol olacağını hesaplayarak
Miletos’taki tüm zeytin preslerini satın alır; sonra da bunları yüksek bir
ücret karşılığında başkalarına kiralar. Böylece düşünürlerin de eğer isterlerse
, zengin olabileceklerini kanıtlar. “Fakat” (diye ekliyor olayı anlatan
tarihçi) “zenginlik , düşünürün gözünde bir amaç değildir.” Öğrendiğimize
göre Thales , bir çember içine dik üçgen çizmeyi başaran ilk kişidir; bunu
kutlamak için bir öküz kurban eder, yani kendine iyi bir ziyafet çeker.
Düşünürün bir diğer başarısı da Mısır piramitlerinin yüksekliğini
hesaplamaktır. Bunu bir insanın gölgesinin, gerçek boyuna eşitlendiği saatte
piramitlerin gölgesini ölçerek gerçekleştirir. Thales’in en ünlü sözü, “Kendini
bil” mesajını verir ve Delphoi’daki Apollon Tapınağı’na kazınmıştır. Çağımız
insanına belki aykırı görünecek bir başka sözünde ise Thales, tanrılara üç şey
için şükran duyduğunu belirtmiştir; hayvan değil insan, kadın değil erkek ve
barbar değil Yunanlı olduğu için. Antik çağın Yedi Bilgesi’ni sıralayan
listeler arasında büyük tutarsızlıklar görülmesine karşın, hepsinde üç ad
yinelenir. Bunlar Miletoslu Thales’in, Prieneli Bias’ın ve Atinalı Solon’un adlarıdır.
İ.Ö. 494 yılındaki Lade Savaşı,
ayaklanmanın başarısızlığı ve Perslerin Miletos’u ele geçirmeleri kentin altın
çağına son verdi. Daha önce bir kez bile kaba kuvvete boyun eğmeyen Miletos’ta
olay korkunç bir felaket gibi algılandı. Herodotos’un anlattıklarına bakılırsa,
kent tahrip edilmiş, erkekler öldürülmüş, kadınlar ve çocuklar tutsak
alınmıştı. Her şeye rağmen, bir kuşak sonra Miletos yine ayaklarının üzerinde
doğrulabildi. Perslerin Yunanistan’da yenilgiye uğratılması ve Anadolu’daki
Yunanlıların özgürlüklerine kavuşmasının hemen ardından kent, yeniden inşa
edildi. Yaşamının kalan bölümünü artık bu konumda sürdürecekti.
Şaşılası bir şekilde kendisini toparlamasına karşın Miletos, bir
daha asla eski gücünü elde edemedi. Atina donanmasının üstünlüğü, Miletos’un
deniz ticaretinde etkinliğini yitirmesine yol açmıştı ve bunun yerini
tutabilecek hiçbir şey yoktu. Kentin kaderi, genel çizgileriyle bütün İonia’nın
kaderini izledi. 4.yüzyılda Miletos ile Karia Kralı Maussollos ve babası
Hekatomnos arasında yakın ilişkiler sürüldüğü konusunda veriler vardır. Kent
bir süre onların egemenliğinde kalmış olabilir. Öte yandan, İ.Ö. 334 yılında
İskender geldiğinde, kentte bir Pers garnizonu bulunmaktaydı. Miletos
İskender’e karşı koyan kentler içinde ilk sırayı aldı. İskender ivedilikle
kuşatmaya girişti, gemileri kente yardıma gelen bir Pers filosunu etkisiz
kıldı. Miletos şiddetli bir saldırıya uğramıştı.
Kent, Helenistik Dönem’de sırasıyla Antigonos, Lysimakhos, Suriyeli
Seleukoslar, Mısırlı Ptolemaioslar, Pergamonlu Attaloslar ve nihayet Romalıların
egemenliği altına girerek bu evre için olağan iniş ve çıkışları yaşadı. Asia
eyaleti bünyesinde Miletos diğerleri gibi zengin ve refah içinde, bir “özgür”
kentti; bir çok güzel yapı ile donatılmıştı. Ama Maiandros’un biriktirdiği mil,
kenti giderek daha tehlikeli bir boyutta tehdit ediyordu. İ.S.4. yüzyıl
dolaylarında kıyı şeridi Miletos Burnu’nu geride bıraktı, kısa bir süre sonra
da Lade bir ada olmaktan çıktı. Derken, sivrisinekler istila etti Miletos’u.
Bir zamanların görkemli kenti adım adım , sıtmadan mustarip Balat Köyü’ne
dönüşecekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder