Miletos’un ötesinde İonia’nın
güney ucunda, Batı Anadolu kıyılarının en etkileyici bağımsız anıtı olarak
niteleyebileceğimiz Didyma Apollon Tapınağı yükselir. Tapınağın anıtsal
boyutları ve benzersiz planı kadar, çok iyi bir durumda koruna gelmesi de hayranlık
uyandırır.
Yüz yılı aşkın bir zaman önce Sir Charles Newton şöyle yazmıştır: “İki dev sütun ile üzerlerindeki arkhitrav parçası ve tamamlanmamış üçüncü bir sütun, Apollon Tapınağı’ndan tek ayakta kalanlar. Anıtsal kalıntılar düştükleri yerde, parçalanmış buzullar gibi üst üste yığılmış duruyorlar”. Fransız ve Alman arkeologlar sayesinde, yapı bugün çevresindeki sütun dizisi dışında tümüyle ayaktadır. Didyma Apollon Tapınağı, dev boyutlu mimarlık yapıtlarının salt Romalıların tekelinde olmadığını anımsatır.
Yüz yılı aşkın bir zaman önce Sir Charles Newton şöyle yazmıştır: “İki dev sütun ile üzerlerindeki arkhitrav parçası ve tamamlanmamış üçüncü bir sütun, Apollon Tapınağı’ndan tek ayakta kalanlar. Anıtsal kalıntılar düştükleri yerde, parçalanmış buzullar gibi üst üste yığılmış duruyorlar”. Fransız ve Alman arkeologlar sayesinde, yapı bugün çevresindeki sütun dizisi dışında tümüyle ayaktadır. Didyma Apollon Tapınağı, dev boyutlu mimarlık yapıtlarının salt Romalıların tekelinde olmadığını anımsatır.
Bu bakımdan Klaros’a benzer,
Gryneion’dan ise ayrılır. Tapınak ve onun yönetimindeki bilicilik, Miletos
toprakları içindedir ve rahibi de kentin önde gelen resmi görevlileri
arasında yer almıştır. Didyma adı Yunancadan değil, Anadolu dillerinden kaynaklanır;
tıpkı Karia’daki Idyma, Lykia’ daki Sidyma gibi. Sözcüğün bir rastlantıyla,
Yunancada “ikizler” anlamına gelen Didymi sözcüğüne benzemesi, Apollon ve
ikiz kız kardeşi Artemis ile ilintili olduğu sanısını uyandırmıştır. Bu yüzden,
antik yazarlardan kimisi Didymi formunu benimsemiştir. Gerçi Didyma’da
Artemis’in de bir tapınağı ve kültü vardır, ama Apollon’un ki ile karşılaştırıldığında
pek önem taşımaz.
Pausanias, biliciliğin İon göçmenlerin buraya ayak basmasından önce de var olduğunu söyler. Binicilik gerçekten çok eskilere dayanır. Ören yerinde ele geçen en eski yazıtlar İ.Ö. 600 dolaylarına tarihlenmektedir ve bunlardan biri biliciliğin verdiği bir öğüte ait bir parçadır. Anlaşıldığına göre danışmaya gelenler genç kuşağın korsanlıkla uğraşmasının doğru olup olmayacağını sormuşlar, tanrı da “Doğru olan babalarınızın yaptığını yapmanızdır” yanıtını vermiştir. Bu erken dönemde kült, Brankhidai (Brankhidler) adı verilen ve Delphoi kökenli olduklarını ileri süren soylu bir ailenin yönetimi altında idi. Brankhidai adı, Didyma için sıklıkla ikinci bir ad gibi kullanılmıştır.
Kroisos İ.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers ülkesine saldırmayı kafasına koyunca, ilk iş olarak bir bilicilik merkezinin öğüdüne başvurmayı düşündü, ama öğüdün güvenirliğini belirlemek amacıyla önce bir deneme yapacaktı. Böylece, en ünlü bilicilik merkezlerine , bu arada Didyma’ya da elçiler gönderdi. Elçiler başvurdukları bilicilerden, o anda kralın ne yaptığını söylemelerini istediler. Gerçekte kral o sırada bronz bir kazanın içinde bir kaplumbağa ile bir kuzuyu kaynatmaktaydı.Doğru yanıtı Delphoi Apollon’u verdi, başka bir bilicilik merkezi de gerçeğe yaklaştı; ama Didyma , başarı gösteremedi. Yine de Kroisos, Brankhidlere her zaman dostça davrandı; tanrıya görkemli adaklar sundu. Bunlar Delphoi Kutsal Alanına sunduklarının bir eşiydi. Herodotos’un anlattıklarına bakılırsa , kralın sunduğu adak eşyaları 12 talent saf altın ve 226 talent “beyaz altın” (elektron), günümüz ölçüleriyle toplam 2 metreküp değerli maden; altın ve gümüşten yapılmış iki dev çanak; yine büyük boyutta dört gümüş testi; altın ve gümüşten iki kalp; kraliçeye ait gerdanlık ve kemerler, ayrıca saray aşçısını betimlediği söylenen, doğal boyutta bir altın heykel içermekteydi. Tapınağın bu dönemdeki görünümü konusunda bilgimiz yok denecek kadar azdır.
Pausanias, biliciliğin İon göçmenlerin buraya ayak basmasından önce de var olduğunu söyler. Binicilik gerçekten çok eskilere dayanır. Ören yerinde ele geçen en eski yazıtlar İ.Ö. 600 dolaylarına tarihlenmektedir ve bunlardan biri biliciliğin verdiği bir öğüte ait bir parçadır. Anlaşıldığına göre danışmaya gelenler genç kuşağın korsanlıkla uğraşmasının doğru olup olmayacağını sormuşlar, tanrı da “Doğru olan babalarınızın yaptığını yapmanızdır” yanıtını vermiştir. Bu erken dönemde kült, Brankhidai (Brankhidler) adı verilen ve Delphoi kökenli olduklarını ileri süren soylu bir ailenin yönetimi altında idi. Brankhidai adı, Didyma için sıklıkla ikinci bir ad gibi kullanılmıştır.
Kroisos İ.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers ülkesine saldırmayı kafasına koyunca, ilk iş olarak bir bilicilik merkezinin öğüdüne başvurmayı düşündü, ama öğüdün güvenirliğini belirlemek amacıyla önce bir deneme yapacaktı. Böylece, en ünlü bilicilik merkezlerine , bu arada Didyma’ya da elçiler gönderdi. Elçiler başvurdukları bilicilerden, o anda kralın ne yaptığını söylemelerini istediler. Gerçekte kral o sırada bronz bir kazanın içinde bir kaplumbağa ile bir kuzuyu kaynatmaktaydı.Doğru yanıtı Delphoi Apollon’u verdi, başka bir bilicilik merkezi de gerçeğe yaklaştı; ama Didyma , başarı gösteremedi. Yine de Kroisos, Brankhidlere her zaman dostça davrandı; tanrıya görkemli adaklar sundu. Bunlar Delphoi Kutsal Alanına sunduklarının bir eşiydi. Herodotos’un anlattıklarına bakılırsa , kralın sunduğu adak eşyaları 12 talent saf altın ve 226 talent “beyaz altın” (elektron), günümüz ölçüleriyle toplam 2 metreküp değerli maden; altın ve gümüşten yapılmış iki dev çanak; yine büyük boyutta dört gümüş testi; altın ve gümüşten iki kalp; kraliçeye ait gerdanlık ve kemerler, ayrıca saray aşçısını betimlediği söylenen, doğal boyutta bir altın heykel içermekteydi. Tapınağın bu dönemdeki görünümü konusunda bilgimiz yok denecek kadar azdır.
Ziyaretçilerin kuzeybatıdaki
küçük Panormos Limanı’nda karaya çıktıkları ve tapınağa bir kutsal yol ile
ulaştıkları bilinmektedir. Kutsal yolun iki yanında heykeller
sıralanmıştır. İ.Ö.6. yüzyıla tarihlenen bu heykellerden birçoğu 1858 yılında
Newton tarafından British Museum’a gönderilmelerine değin, orijinal yerlerinde
kalmışlardır. Çoğu Arkaik Döneme özgü, dik bir biçimde oturan figürleri
betimler. Bazıları yazıtlıdır. Kutsal yol heykelleri arasında bir aslan bir
sfenks heykeli de vardır. Antik heykellerin başta Lord Elgin, Charles Fellows
ve Sir Charles Newton tarafından – kuşkusuz Osmanlı hükümetinin izni ile biçimde
oturan figürleri betimler. Bazıları yazıtlıdır. Kutsal yol heykelleri arasında
bir aslan bir sfenks heykeli de vardır. Antik heykellerin başta Lord Elgin,
Charles Fellows ve Sir Charles Newton tarafından – kuşkusuz Osmanlı
hükümetinin izni ile- bulundukları Yunanistan ve Türkiye topraklarından
Avrupa müzelerine taşınması çok eleştirilmiştir. Oysa zamanında eleştiri yapmak akla gelmemiş, üstelik iki yönden haklı görülmüştür: Anıtların zarar
yada ziyandan korunması ve bilim adamları ile aydınların ilgisine sunulması.
“Elgin Mermerleri” adıyla bilinen yapıtlar İngiltere’de büyük heyecan
uyandırmış, sanatsal beğenide bir devrim yaratmıştır. Bugün Parthenon’u ziyaret
eden bir kimse, onların yerlerinde kalmış olmalarını dileyebilir; ama 1800’lü
yıllarda Atina’ya pek ender, İonia ve Lykia’ya ise daha da ender gidildiğini
unutmamak gerekir. Eğer Fellows, Ksanthos heykel ve kabartmalarını Londra’ya
getirmeseydi, kaç kişi onları görebilecekti? Bu anıtlar yerlerinde
bırakılsaydı, yitip gitmeleri ya da zarar görmeleri kaçınılmazdı. Mahaffy, bir
Yunanlının elindeki tüfek ile Atina Akropolisi’nden, aşağıdaki Dionysos
Tiyatrosu’nun heykellerine ateş ettiğine tanık olmuştur. Newton ise kendisinden
elli yıl önce Sir William Gell’in Didyma kutsal yolunda gördüğü, oturan bir
figürü canlandıran heykelin artık yerinde durmadığını yazar. Bir yapıtın iki
bin yıl varlığını sürdürmesi, bir yüz yıl daha sürdüreceğine garanti değildir.
Şimdi Türkiye ve Yunanistan’a sıklıkla gidebilmesi ve bu ülkelerin eski
eserlere değer veren, sorumluluk sahibi hükümetlerce yönetilmesi, Avrupa
müzelerine taşınan yapıtların iade edilip edilmemesi gerektiği konusunda
tartışmalara yol açmaktadır. Tartışmalar sürerken en azından geçici bir önlem
olarak, söz konusu yerlere eserlerin birer kopyası konulabilir. Nitekim bu,
bazı yerlerde yapılmıştır.
Didyma tarihinin erken evresi,
tapınağın Persler tarafından yıkılmasıyla sona erdi. Herodotos; İ.Ö. 494
yılında İonia Ayaklanması başarısızlıkla sonuçlanıp, Miletos düşünce,
Dareios’un hem tapınak, hem de bilicilik yerini yağmalayarak yaktığını anlatır.
Oysa Strabon ile Pausanias aynı eylemi Kserkses’in İ.Ö. 479’da Plataia’daki yenilgisinden
sonra , Yunanistan’dan dönerken gerçekleştirdiğini yazarlar. Bu olayda
Brankhidler tanrılarına sadakatsizlikten suçluydular; tanrıya sunulmuş
hazineleri hiç duraksamadan Pers kralına teslim etmiş ve ihanetlerini izleyecek
olaylardan kurtulmak amacıyla, onun peşinde Pers ülkesine kaçmışlardı. Orada
kral eliyle Sogdiana yakınlarına yerleştirildiler. Yüz elli yıl sonra İskender
buraya dek geldi. Ordusundaki Miletoslulara ne yapması gerektiğini sorduktan
sonra, yerleşmeyi yerle bir etti. “Böylece” diye sözlerini bağlar tarihçi,
“babaların işlediği suçun cezasını oğullar ödemişlerdir”. Daha sonra Suriye
Kralı I. Seleukos, Pers başkenti Ekbatana’da Kserkses’in çaldığı bronz Apollon
heykelini bulmuş, Didyma’ya geri vermiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder